Varlığım iletişime armağan olsun
İletişimde ne söylediğimiz ve ne yaptığımız kadar kiminle ve nerede olduğumuz da önemli. Uber ve CEO’su Travis Kalanick’in yaşadıkları bunun en iyi örneğini sergiledi.
Ürettiklerinizde sorun olmayabilir. Sunduğunuz hizmetlerden tüketiciler son derece memnun kalabilir. Ancak nerede ya da kiminle olduğunuz profesyonel yaşamınızı bir anda derinden sarsabilir. Yöneticiler nerede bulunduklarına ve kimlerle olduklarına dikkat etmek zorunda. Neden mi? Çünkü yeni tüketim çağının alışkanlıklarını tüketicilerin hassasiyetleri belirliyor. Eğer siz tüketicilerinizin hassasiyetlerine aykırı davranır ya da onların hiç de hoşuna gitmeyen kişilerle bir araya gelerek gövde gösterisi yaparsanız tüketici de elindeki “satın almama, kullanmama” gücünü sonuna kadar kullanır. Çağın tüketicilerinin refleksleri olan bitene işte bu kadar hızlı cevap veriyor. Uber örneğinde olduğu gibi sosyal medyada başlatılan bir protesto sadece birkaç gün içinde işlerin tepetaklak olmasına neden olabilir. “Uber’e ne olmuştu?” diyenler olabilir, hatırlayalım.
ABD Başkanı Trump’ın göreve geldikten sonra oluşturduğu, General Motors CEO’su Mary Barra, Pepsi CEO’su Indra Nooyi, Tesla CEO’su Elon Musk gibi iş insanlarından oluşan geniş danışmanlık ekibine 14 Aralık 2016’da katılan Uber CEO’su Travis Kalanick, başkanın göçmenlere ilişkin politikasının halk tarafından protesto edilmesi sebebiyle epey tepki gördü. Kalanick, tepkileri yumuşatabilmek için kendi Facebook hesabından Trump’ın göçmen politikasını doğru bulmadığını ifade etse de yeterli olmadı. Protestolar sosyal medyadan hızla yayıldı. Akıllı telefondan araç çağırmaya yarayan uygulama, #DeleteUber hashtag’inin bir anda yayılmasıyla tam 200 bin kullanıcı tarafından kısa sürede silindi. Hal böyle olunca hissedarlar da Kalanick’e baskı yapmaya başladı ve onu Trump’la olan ilişkisinden ötürü sert şekilde uyardılar. Hatta bazı çalışanlar dahi itibarlarının zedelendiğini söyleyerek CEO’larına tepki gösterdi. Gidişat, son sürat giden bir aracın duvara toslamasına benziyordu. Hal böyle olunca “Önce can” diyen Kalanick baskılara boyun eğdi ve danışmanlıktan istifa etti. Çalışanlarına yönelik olarak kaleme aldığı e-postada “Bu sabah Başkan’la göçmen politikasının toplumumuz için doğuracağı sonuçlara ilişkin görüştüm ve danışmanlık konseyinde artık yer alamayacağımı belirttim” dedi. Tabii Kalanick sadece danışmanlıktan istifa etmekle de kalmadı, göçmenlere yönelik faaliyetleri bulunan dernek ve vakıflara tam 3 milyon dolar bağışta bulunacağını da açıkladı.
Böylelikle, iletişimde ne söylediğimiz ve ne yaptığımız kadar kiminle ve nerede olduğumuzun da ne kadar önemli olduğunu öğrenmek için Kalanick birkaç milyon dolara mal olan pahalı bir ders almış oldu.