Çoktan seçmeli hayatlar
Sınav zamanı okul döneminin en stresli günleridir. Dönem boyunca gençliğin verdiği enerjiyi doyasıya yaşayan öğrenciler, yazılı kâğıtlarıyla baş başa kaldıkları sınavlarda büyük bir baskıyla başa çıkmak zorunda kalırlar. Ancak sınav baskısı okulla beraber bitmez. Hayatımız boyunca yeni sınavlar vermeye devam ederiz. İş ve özel hayatımızda, üstesinden gelmemiz gereken birçok zorlukla karşılaşmaya devam ederiz. Türkiye’de sınav sisteminin başarısı her zaman tartışma konusu oluyor. İndeks Konuşmacı Ajansı üyesi ve Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Baykal da bu konuda çalışma yapan isimlerden biri. Eğitim dünyasının saygın araştırmacılarından olan Prof. Dr. Ali Baykal’ın bu konudaki yorumları gündeme önemli katkılar sunuyor.
Türkiye’de son 11 yıl içerisinde sınav sisteminde 13 kritik değişiklik yapıldı. Başta 4+4+4 olmak üzere pek çok konuda tartışmalar yaşandı. Tartışmaların en yoğun gündem maddelerinden biriyse çoktan seçmeli sınav sistemine dönük olarak getirilen eleştiriler var. Birçok uzman, test adını verdiğimiz bu sistemin öğrencilerin bilgi düzeyini tam olarak ölçemediğine kanaat getirerek açık uçlu sınav sistemini savunuyor. Ancak Baykal’ın makalesi, açık uçlu sınav sisteminin teoride ve uygulamada o kadar da verimli olmadığını kanıtlarıyla ortaya koyuyor.
Baykal’ın tespiti kısa ve net: “Ezber ölçmeyen açık uçlu soru çoktur ama ezber ölçen açık uçlu soru daha çoktur.” Bu bizim anladığımız klasik anlamdaki yazılı sınavlara dönük bir meydan okuma. Çünkü çoktan seçmeli sınavlara karşı çıkan birçok kişi, bu metodun öğrencinin yorum yeteneğini sınırladığı ve onu ezbere yönelttiği eleştirisini yapıyordu. Makalenin çıkış noktasıysa, başarı ölçmede kullanılan yapı geçerliliği kavramı.
Kısaca özetlemek gerekirse, sınav soruları 5N1K dediğimiz problematiklerin bir ya da birkaçını kullanarak öğrencinin yaratıcılık ve sentez yeteneklerini sınamak üzere geliştiriliyor. Açık uçlu sorular ilk anda bu yetenekleri ölçemeye daha yatkın. Ancak Baykal’ın yaklaşımına göre, çoktan seçmeli sınavlarda, doğru cevabı yanlış cevaptan ayırt edebilmenin geliştirdiği başka yetenekler var: “algılama, hatırlama, görünce tanıma, öteleme, ulama, dönüştürme, uygulama, çözümleme, ayrıştırma, ayırt etme, en uygun birleşimi bulma, ilişki kurma, yetersizlikleri, tutarsızlıkları fark etme.”
Baykal bir başka yazısında, Türkiye eğitim sisteminde bilgi ile beceri, kuram ile uygulamanın karşıt seçeneklermiş gibi algılandığını ancak bunlardan biri olmadığında ötekinin var olamayacağını belirtiyor. Bu noktada Türkiye’nin PISA sıralamasındaki konumu önemli ipuçları veriyor. OECD’nin geliştirdiği Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA), farklı ülkelerdeki öğrencilerin yetenek ve bilgi birikimlerini karşılaştırmalarına olanak sunan bir proje. OECD üyesi olmayan ülkelerin de hesaplamaya katıldığı programda 61 ülke içerisinde Türkiye matematik ve fen bilimlerinde 43, fen ve sorun çözme konusundaysa 41. sırada. PISA tablosunda Türkiye’yi geçen ülkeler arasında Litvanya, Letonya ve Tayvan da var.
Kaynaklar
Derleyen: Cihan Aydın